-
1 gagner
Iv t1 de l'argent kazanmak♦ gagner sa vie hayatını kazanmak2 à un jeu oyunda kazanmak3 birinci gelmek◊Ils ont gagné la guerre. — Onlar savaşı kazandılar.
4 varmak◊Ils ont gagné la frontière. — Onlar sınıra vardılar.
◊Le feu a gagné le toit. — Ateş bacayı sardı.
◊L'agitation gagne tout le pays. — Kargaşa bütün ülkeye yayıldı.
5 gagner du terrain yayılmak◊L'épidémie gagne du terrain. — Salgın yayılıyor.
6 économiser kazanmak◊On gagnera du temps en passant par là. — Oradan geçmekle zaman kazanacağız.
◊Enlève ce sac, tu gagneras de la place. — Bu çantayı çıkar, yer kazanacaksın.
IIv ikazanmak -
2 наживать
несов.; сов. - нажи́ть, врзkazanmak; edinmekнажи́ть большо́е состоя́ние — büyük bir servet yapmak
нажи́ть враго́в — düşmanlar kazanmak
нажи́ть боле́знь — bir hastalık kazanmak
-
3 remporter
v t1 geri almak2 kazanmak -
4 تركز
Iتَرَكَّزَ1. derişmekAnlamı: bir nokta dolayında toplanmak2. sabitleşmekAnlamı: sabit duruma gelmek3. yerelleşmekAnlamı: yerel bir özellik kazanmakIIتَرَكُّز1. temerküzAnlamı: bir yerde toplanma2. konsantrasyonAnlamı: bir sıvı içindeki su veya sıvı miktarı azalarak koyulaşma, derişme -
5 réussir
Iv ibaşarmak◊L'opération a réussi. — Ameliyat başarılı oldu.
IIv tiyi yapmak -
6 приобретать
несов.; сов. - приобрести́edinmek; kazanmak; almak ( покупать)приобрета́ть зна́ния — bilgi edinmek
приобрета́ть друзе́й — dost edinmek
приобрета́ть осо́бое значе́ние — özel bir önem kazanmak
прое́кт приобрёл си́лу зако́на — tasarı yasalaştı
-
7 решительный
1) kararlı, azimliреши́тельный проти́вник войны́ — savaşın kararlı düşmanı
вести́ реши́тельную борьбу́ с / про́тив... —... ile / karşı kararlı / azimli bir savaş yürütmek
2) (решающий, категорический) врз kesin; kararlıодержа́ть реши́тельную побе́ду — kesin bir zafer kazanmak
реши́тельный отве́т — kesin cevap
реши́тельным то́ном — kararlı bir sesle
с реши́тельным наме́рением боро́ться / вести́ борьбу́ — savaşım vermek azmiyle
приня́ть реши́тельные ме́ры — kesin önlemler almak
-
8 تمركز
Iتَمَرْكَزَ1. yerelleşmekAnlamı: yerel bir özellik kazanmak2. derişmekAnlamı: bir nokta dolayında toplanmakIIتَمَرْكُز1. temerküzAnlamı: bir yerde toplanma2. ortalıkAnlamı: bulunulan yer, çevre -
9 головокружительный
baş döndürücü* * *baş döndürücü тж. перен.с головокружи́тельной ско́ростью — baş döndürücü bir hızla
одержа́ть головокружи́тельную побе́ду — baş döndürücü bir zafer kazanmak
-
10 conquérir
-
11 Prozess
Prozess m <Prozesses; Prozesse> (Vorgang) süreç; JUR (Rechtsstreit) dava; (Strafprozess) yargılama;jemandem den Prozess machen b-ni dava etmek;einen Prozess gewinnen (verlieren) bir davayı kazanmak (kaybetmek); -
12 تشكل
IتَشَكَّلَformasyonAnlamı: biçimlenmeIIتَشَكُّل1. biçimlenmekAnlamı: belirli bir biçim kazanmak, şekillenmek2. teşekkülAnlamı: biçim kazanma3. şekillenmekAnlamı: biçimlenmek -
13 تكون
Iتَكَوَّنَ1. türemekAnlamı: oluşmak, ortaya çıkmak2. oluşmakAnlamı: belli bir varlık kazanmakIIتَكَوُّن1. oluşumAnlamı: oluşmak işi, teşekkül2. formasyonAnlamı: biçimlenme -
14 تموضع
-
15 manche
-
16 получать
несов.; сов. - получи́ть1) врз almak; elde etmek; kavuşmakполуча́ть пи́сьма — mektup almak
получи́ть прика́з — emir almak
на́до получи́ть подро́бные да́нные / све́дения — ayrıntılı bilgiler elde etmek gerek
что получа́ют из не́фти? — petrolden neler elde edilir?
катало́г мо́жно получи́ть беспла́тно — katalog bedelsiz olarak temin edilebilir / sağlanabilir
разреше́ние полу́чено? — izin çıktı mı?
и что ты (от э́того) полу́чишь? — eline ne geçer?
ско́лько (рубле́й) он получа́ет на́ руки? — eline kaç ruble geçer?
обору́дование, кото́рое мы от них получа́ть и́ли (при передаче) — onlardan devraldığımız donatım
получи́ть хоро́ший урожа́й — iyi bir ürün almak / elde etmek
тот, кто бу́дет пе́рвым, полу́чит приз — birinci olana armağan var
дере́вня получи́ла свет / электри́чество — köy elektriğe kavuştu
э́та па́ртия това́ра (уже́) полу́чена — bu parti mal teslim alınmıştır
2) edinmek, görmek, bulmakполуча́ть зна́ния из книг — kitaplardan bilgi edinmek
получи́ть профе́ссию — bir meslek edinmek
получи́ть необходи́мую подде́ржку — gereken desteği görmek
возмо́жность получи́ть вы́сшее образова́ние — yüksek öğrenim yapma olanağı
3) yemekполучи́ть пощёчину — bir şamar yemek
получи́ть удово́льствие — zevk almak
получи́ть три го́да (тюрьмы́) — üç yıl (hapis) yemek
4) разг. tutulmak, olmakполучи́ть на́сморк — nezle olmak
5) kazanmakполуча́ть распростране́ние — yaygınlık kazanmak
получи́ть пра́во на штрафно́й удар — спорт. ceza vuruşu kazanmak
получи́ть примене́ние — kullanılır olmak
эконо́мика получила большо́е разви́тие — ekonomide büyük gelişmeler oldu / kaydedildi
-
17 gewinnen
gewinnen* <gewinnt, gewann, gewonnen> [gə'vınən]I vt1) ( Spiel) kazanmak2) ( erhalten) elde etmek;Zeit/Abstand/Boden \gewinnen vakit/mesafe/yer kazanmak;jdn zum Freund \gewinnen birini dost olarak kazanmak;jdn für etw \gewinnen birini bir şey için kazanmak [o kendinden yana çekmek] [o elde etmek];aus diesen Trauben wird Wein gewonnen bu üzümlerden şarap elde edilirII vi1) ( siegen) kazanmak;die Mannschaft gewann 3:1 takım 3:1 kazandı2) ( besser werden) kazanmak (an -);an Bedeutung \gewinnen önem kazanmak;an Höhe \gewinnen yükselmek -
18 располагать
I несов.; сов. - расположи́ть1) yerleştirmek; sıralamakрасполага́ть кни́ги в определённом поря́дке — kitapları sıralamak
дере́вня располо́жена в киломе́тре южне́е го́рода — köy kentin bir kilometre güneyindedir
зда́ния, располо́женные на пло́щади — meydanda bulunan / kain binalar, meydandaki binalar
2) ( вызывать симпатию) sempatisini kazanmakпа́рень о́чень располага́ет к себе́ — çocuk cana yakın bir çocuktur
IIрасположи́ть к себе́ обще́ственное мне́ние — kamuoyunu kazanmak
1) sahip olmak; emrinde olmak ( иметь в своем распоряжении)располага́ть то́чными све́дениями — kesin bilgilere sahip olmak
располага́ть вое́нными ба́зами — askeri üslere sahip olmak
вы располага́ете вре́менем? — vaktiniz müsait mi?
я не располага́ю свобо́дным вре́менем — boş vaktim yoktur
вы располага́ете конкре́тными приме́рами? — elinizde somut örnekler var mı?
2) в соч.кли́мат тех мест располага́ет к разли́чным боле́зням — oranın iklimi insanı çeşitli hastalıklara anık kılar
пого́да так и располага́ет к прогу́лке — hava çık gez diyor insana
-
19 Zeit
a. ling, sport zaman, vakit; (\Zeitpunkt) an; (\Zeitraum) süre [o müddet]; (\Zeitalter) çağ; (Bronze\Zeit, Stein\Zeit) devir; (Uhr\Zeit) saat; (Jahres\Zeit) mevsim;seit einiger/geraumer \Zeit bir/uzun süredir;nach türkischer \Zeit Türk saati ile;zu jeder \Zeit her zaman;zu keiner \Zeit hiçbir zaman;zur \Zeit Napoleons Napolyon devrinde;eine \Zeit lang bir zaman boyunca; ( eine Weile) bir süre [o müddet];seit dieser \Zeit bu [o o] zamandan beri;nach kurzer \Zeit az zaman sonra;mit der \Zeit zamanla;mit der \Zeit gehen zamana uymak;wir wollen keine \Zeit verlieren vakit geçirmeyelim;wir haben noch fünf Minuten \Zeit daha beş dakika vaktimiz var;wo warst du denn die ganze \Zeit? bunca zaman neredeydin?;\Zeit gewinnen vakit kazanmak;jdm die \Zeit stehlen ( fam) birinin vaktini almak;jdm dat mit etw dat die \Zeit vertreiben bir şeyle birini oyalamak, bir şeyle birinin vaktini almak;auf \Zeit süreli;es wird ( allmählich) \Zeit (yavaş yavaş) vakit geliyor;es ist an der \Zeit ( zu gehen) (gitme) vakti geldi;morgen um diese \Zeit yarın bu vakitler;um 12 Uhr mitteleuropäischer \Zeit Orta Avrupa saatiyle saat 12'de;der größte Schwindler aller \Zeiten gelmiş geçmiş en büyük düzenbaz;zur rechten \Zeit zamanı gelince;alles zu seiner \Zeit! her şeyin zamanı var!;von \Zeit zu \Zeit zaman zaman, vakit vakit;auf bestimmte \Zeit belirli bir süre için;auf unbestimmte \Zeit belirsiz bir süre için;im Laufe der \Zeit zaman geçtikçe;die heutige \Zeit şimdiki zaman, zamane, günümüz;die gute alte \Zeit! hey gidi günler hey!;das waren noch \Zeiten! ne günlerdi onlar!, o günler ne günlerdi!;zu der \Zeit, als ich jung war/in Köln wohnte ben gençken/Köln'de otururken;in letzter \Zeit son zamanda;in nächster \Zeit yakın zamanda;für alle \Zeiten ebediyen;auf unabsehbare \Zeit belirsiz bir süre için;die \Zeiten ändern sich zamanlar değişiyor;das ist vor meiner \Zeit geschehen bu benim zamanımdan önce oldu;zu meiner \Zeit benim zamanımda;du liebe \Zeit! bak sen şu işe!;\Zeit ist Geld ( prov) vakit nakittir -
20 acquérir
v t1 satınalmak2 obtenir kazanmak◊Il a acquis une certaine sagesse. — Bir bakıma bilgelik kazandı sayılır.
См. также в других словарях:
kazanmak — i 1) Kazanç sağlamak Bu beş lirayı bitirmeden ben para kazanmalıyım. P. Safa 2) nsz Olumlu, iyi bir sonuç elde etmek Böyle yazılara hiç cevap vermeyiz ve yazı çok ağırsa dava açarak çok defa kazanırız. B. Felek 3) Çıkmak, isabet etmek 4) Edinmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
kişilik kazanmak — bir kişinin öz yapısı, kişiliği belirginleşmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
açıklık kazanmak — bir konu aydınlanmak, anlaşılır duruma gelmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
puan almak (veya kazanmak) — 1) spor karşılaşmalarında başarılı bir oyun çıkararak kendine sayı sağlamak 2) genellikle test biçimindeki sınavda herhangi bir puan elde etmek 3) mec. itibar kazanmak, takdir edilmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
boyut kazanmak — yeni bir durum, içerik, genişlik, kapsam kazanmak Bazı şeylere uzaktan bakmak, onlara, onlarda olmayan bir boyut kazandırır. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
kalp (veya kalbini) kazanmak (veya fethetmek) — ince bir davranış veya güzel bir sözle birinin sevgisini kazanmak, ilgisini çekmek Hele düzmece şehzadenin kadife pantolonuyla sivri güzel çehresi derhâl kadının kalbini kazandı. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
sevap kazanmak (veya işlemek) — hayırlı bir davranışta bulunmak Gülsüm ün sevinci sade sevap kazanmak ümidinden doğmuyordu. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
takdirini kazanmak — (birinin veya birilerinin) bir kimse veya bir topluluk tarafından beğenilmek İhtimal ki senin alın yazında şunlar yazılıydı: Âlemin saygı ve takdirini kazanmış bir adam olacaksın. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
popülarite kazanmak — halk tarafından sevilmek, tutulmak Bir halk çocuğu olarak popülarite kazanmış, önce elinizde, sonra partinizde basamakları çıkmış, parlamentoya girmişsiniz. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
şöhret bulmak (veya kazanmak) — ün sahibi olmak, üne kavuşmak, ünlenmek Fakat Nedim den hoşlanan kızlarla kadınların çoğu onu, yeni şöhret bulan bir sinema aktörüne benzetmektedir. Y. K. Karaosmanoğlu Her mahallede hatta satıcılar arasında şöhret kazanmış olan güzel sesliler… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ün almak (veya kazanmak veya salmak veya yapmak) — ünü herkesçe bilinmek ve her yerden duyulmak Dünyaca ün almış Mark Twain Derneğinin fahri üyeliğini aldığını duyunca... S. F. Abasıyanık Ramazan, sertliği, zulmü ile ün salmış bir kabadayı idi. H. E. Adıvar … Çağatay Osmanlı Sözlük